çembergönüllüleri
  Bir Annenin Mektubu
 

LÖSEMİLİ ÇOCUĞU OLAN BİR ANNENİN YAŞADIKLARI…

Nasıl anlatsam nerden başlasam bilemiyorum.. Çok yakından çok derinden bilinen ve hissedilen bir
yaşanmışlık size aktaracaklarım. Bizler bir şey başımıza gelmediği sürece duyarlı olamıyor ve empati
kuramıyoruz. Belki bunları okuduktan sonra belki de birgün der ve başınızı ellerinizin arasına koyup en
azından bir kere düşünürsünüz.
Gizem, 11 yaşında ve tam 9 yıldır lösemiye karşı savaş veriyor, aslında en büyük savaşı onunla birlikte
annesi veriyor.. Sağlıklı bir çocuk yetiştirmekte zorlanan ebeveynlere inat o, hastalığın pençesine
düşmüş bir çocukla hayata sımsıkı sarılmış ve bırakmaya da niyeti yok! Ona sorduklarımın onu
geçmişe götürmesinden korktum. Çünkü o geçmişi ben de bildiğim için geri dönmeyi istemek o kadar
da kolay değildi. Bir şekilde başladı anlatmaya… Zordu konuşmak ve konuşmasını istemek; herkesi
aydınlatacak bilgiyi onun canını, içini acıtmadan nasıl alabilirim diye düşünürken çok doğal ve içten
yanıtlar verdi canım yengem.
İlk olarak olayın en başına gittik. Nasıl fark etmişti ilk olarak o küçücük bedeni esir alan bu hastalığı…2
yaşındaydı Gizem, küçük bedeniyle minik adımlar atıyordu o zamanlar hayata. Ama yuvarlak ve kalemle
çizilmiş morluklar varmış bacaklarında, yürürken de o küçük bedenini taşıyamayarak yere çöküyormuş.
Bunu fark eder etmez hemen hastaneye götürmüşler ve kan tahlili yapılmış. Kan tahlili bozuk çıkınca
kan hastalıkları uzmanına sevk edilmiş, muayene edilmiş. Bunun sonucunda dalakta şişme var
dendikten sonra hemotolojiye yatırılıp kemik iliği yapılmış. En önemlisi de hemen kan takılmış. Çünkü
dalak bütün kanı emdiği için kanı düşmüş. Yaklaşık 10 gün süren uzun bekleyişten sonra sonuç
gelmiş; %39◦ LÖSEMİ!
Dalakta büyüme olduğunu duyunca acaba dalağı alınır mı diye düşünmüşler ve yengem bu anı şöyle
tarif ediyor: “İlk duyduğumda beynimden vurulmuşa döndüm!” lösemi olduğunu öğrendikten sonra
uzun ve zorlu bir süreç başlamıştı onlar için. 8 ay kızıyla birlikte hastanede yattı, ancak arada eve
yolluyorlarmış. Yengem tam 2 ay boyunca hiç dışarı çıkamamış. Dayım ise bir yandan düşen değerler
için kan aramaya bir yandan da prosedürlerle uğraşıp ailesinin geri kalan fertlerini ayakta tutmaya ve
güçlü baba kimliğini muhafaza etmeye çalışıyordu.
Hastalığın 2. ayında gördüğü radyoterapi ve arkasından gelen kemoterapi Gizem’in saçlarını döktü. Bu
yüzden de dışarıya çıkmaya hep korkar oldu. Çünkü dışarı çıktığında bütün insanlar ona bakıyormuş
gibi geliyordu. 3.5 yıl süren tedavinin en zor zamanının hastanede geçen 8 ay olduğunu söylüyordu
annesi. Bu tedavi süresince onu en çok zorlayanlar kızının; suçiçeği, kabakulak ve sarılık (kronik
hepatit B) geçirdiği zamanlarmış. Çünkü ateşli hastalıkların löseminin baş düşmanı olduğunu da
ekledi. İyi görünen değerler bir anda ateşli hastalığın etkisiyle yerle bir olabiliyormuş. Bunun kaynağı
nedir diye sorduğumda Gizem’in çocukluk aşılarının yapılmadığını söyledi. Bağışıklık sistemi zayıf
olduğu için aşı tutmuyormuş. Dolayısıyla yakalanabileceği en ufak bir ateşli hastalık küçük bedenini
halsiz düşürebiliyordu.
Bu tedavi süresinde neler yaşandı ve Gizem neler hissetti; dediğimde işte en zor olan soruyu
sormuştum. İlkokul 3. sınıfa kadar kendini toparlaması ve adapte olması çok zor oldu. Çünkü ağzında
maske vardı ve saçları diğer kızlar gibi çok uzunda değildi. En başlarda uyum problemi yaşadı. Aileden
hep ilgi gördüğü için okulda da hep ilgi görmek istiyordu ama bu olmuyordu. Hatta hastaneye arada
rutin kontroller için bile gitmek ona zor gelir olmuş ve annesine “Benim yerime ablam kan versin!”
demişti.
Annesinin sabahlara kadar başında beklediği babasının acaba ne olacak dediği ve uyumadığı
gecelere inat Gizem şuanda 11 yaşında. Tam 9 yıldır lösemi hastası ve azimle savaşıyor, hayata inat
yaşıyor. Annesi de lösemili çocuğu olan annelere şöyle sesleniyor:
“Aşırı ümitli olmayın ama ümitsiz de olmayın!”
“Tam bir aile olmak, anne-babanın birbirine kenetlenmesi çok önemli. Sadece çocuklarına baksınlar,
arkaya hiç bakmasınlar ve çocuğun hep moralinin yerinde olmasına dikkat etsinler!”
İşte 9 yıldır lösemiyle savaşan bir annenin cümleleriydi okuduklarınız.

Belki çok uzak belki de çok yakından bir yere denk geldi okuduktan sonra. Ama unutmayın ki onların
diğer çocuklardan hiçbir farkı yok. Belki de vardır.. belki de en büyük fark onların yaşamayı daha çok
istemesi ve yaşamanın ne kadar güzel olduğunu bir çoğumuzdan daha çok fark edebilmesi. Artık o
kadar uzakta durmayın, yaklaşın çünkü o çocuklardan biri bir gün sizin çocuğunuz olabilir!

 
  2008@myd  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol